Son Bahar Şiiri



İthaf: Hakkari yaylalarının soğuk pınarlarına hasret kalan çobanlarla, babası “atta”ya gidip de dönmeyen bebelerin masum ve mahzun bakışlarında saklı olan için... 

Bu şiir öfkemiz tutuştuğunda
Göğsümüzü saran ateşe dair
Tek kelâm etmeden akşam olunca
Ağlayışımızın hikayesidir.

Kurudu gökyüzü, ne yağmur ne kar...
Bütün aşıkların söndü kandili,
Dağ gibi yiğitler ve yiğit dağlar,
Bizim buralardan gitti gideli...

Gittiler, “dünya”yı bize bırakıp,
Bırakıp öfkeyi, hırsı, telaşı...
Sadece bir defa geriye bakıp
Veda eylediler rüzgara karşı:

Gönlündeki yağmur dinmesin yarim,
Yüreğin hasretsiz kalmasın sakın.
Hayat bu, bilinmez, belki dönerim,
Ben yokken sonbahar gelmesin sakın.

Tadını sorarlar hasretin, sana,
“İstanbul...” desen de kimse anlamaz.
Vuslatın rengini sorduklarında,
De ki, sonbahara benziyor biraz...

Yayla rüzgarları delirdiğinde
İçine sığınan hislere dokun,
Sıcacık hüzünler dolar eline...
Varsın artık mevsim sonbahar olsun.

Mevsimin, yeşilden sarıya; ufkun, maviden kızıla; umutların, pembeden griye dönmekte olduğu bir akşamüstüydü. Baharın ölüm haberi geldi dağlardan, bir allı turnanın buğulu bakışlarında... 

Soğudu sadrımız, buz kesti âlem.
Sahte güneşlerde ısınmak vakti.
Namus pörsüyünce, satıldı kalem
Ve iyi insanlar ölümü seçti...

Yirmibir yaşında, ahret yolcusu,
Kardeş kurşunuyla devrildi yere,
Bir âh eyledi ki, gökler dolusu,
Ölümü anlattı bilmeyenlere:

Onlar anlayamaz ölmeyi anne,
Dağlar yeşerirken, mevsim baharken
Hiç ölmemişlerdir yirmibirinde
Namluya yaslanıp yâri düşlerken...

Öldür ve öl derler, ötesi yoktur,
Gönülde sevdalar, yürekte kurşun.
Derler ki, burası bizden sorulur,
Öldürün milleti, vatan sağolsun...

Akar kardeş kanı boz yamaçlara,
Hayaller, hasretler geride kalır.
Bir yangın köpürür dağ başlarında,
Vurulan yıkılır, vuran yıkılır...

... ve, herşeyi olmasa da pek çok şeyi bilen büyükler mırıldandılar: Bütün hayali, içinde güneşlerin doğup battığı sevdalı bir yürek tarafından sevilmek olan gencecik gelinlerin gözpınarlarında titreşen utangaç gözyaşlarına sormalıydık aslında; ömrünce gördüğü baharların sayısı yirmibeşi asla bulmayan delikanlıların kanları, paraya, rütbeye, oy’a tahvil edildiğinde kopan fırtınanın neleri alıp götürdüğünü... 

Bir “ulu rüya”mız vardı eskiden,
Ne biz aynı kaldık, ne de Üsküdar...
Şimdi ağlayalım, zira bu giden
Belki sonbahardır, belki son bahar...

Evet, ağlayalım, kirli yüzümüz,
Ayışığı gibi masum ve sakin.
Kanıyla beslenip büyüdüğümüz
Saf delikanlılar, bizi affedin.

Şiir, tevekkülle isyan etmektir,
Hırçın rüzgarlara, suskun dağlara.
Umulur ki leylâ yeniden gelir,
Bürünüp akşama ve son bahara...

Osman Bülent Manav


(Musandıra, Vestiyer Yayıncılık, 2004, İstanbul)

Popüler Yayınlar