Mahremiyete düşen ışığın yok ettiği musandıranın hikâyesi

Aşağıdaki metin, 2004 yılında yayınlanmış olan Musandıra kitabımın giriş yazısı, bir nevi önsözüdür.
Anadolu’da “musandere” olarak telâffuz edilen musandıralar, hem gündelik ihtiyaçlar için bir depo vazifesi görür, hem de göz önünde bulunması istenmeyen lâkin bir gün lazım olabileceği düşüncesiyle evden “ihraç” edilemeyen eski püsküyü barındırırdı. Musandıra, “gömme dolap” tabir edilen bir tarzda yapılır, kapağı duvar seviyesinde olur ve ana gövde duvarın derinliklerine doğru uzanırdı. Zaman zaman musandıradaki eski eşyalar aile fertlerince ortaya dökülür; bir yandan “atalım gitsin”cilerle “sakın ha, belki lazım olur”cular tartışırken, öte yandan çeşitli hatıraların yâdedilmesine vesile olurdu. İhtiyarlar iç geçirir, çocuklar meraklı gözlerle seyrederdi.

Duvar kalınlıkları bugünün neredeyse oda genişliklerine denk olan eski evlerde, duvarın içine “gömülerek” yapılan bu dolapları, günümüzün “kağıt kalınlığına indirgenmiş” duvarlarıyla bağdaştırmak ciddî bir hayâlgücü istiyor. Zira günümüzde duvarlar, aile içi sırların ifşasını ne ölçüde engellediği gayet su götürür birer perdeden ibaret. Bundaki tek etken, paragöz müteahhitler değil elbette. Toplum olarak bizlerin de sırlarımızı saklama konusundaki hassasiyetimiz, aynen duvar kalınlıklarımız gibi aşınmış vaziyette.

Tuvaletindeki ibriği tamir ettirmeye giden ihtiyar kadının hikâyesi mâlum. Hani, tamir ustasının “Hanım, senelerden beri bu ibriği bana tamir ettirirsin. Artık bu ibrik ölmüş. Sana yeni bir ibrik vereyim, paran yoksa da mühim değil” demesi üzerine “Efendi, bu ibrik benim edep yerlerimi gördü, sırlarıma vâkıf oldu. Yeni bir ibriği daha helâma sokup, sırlarımı ona da mı ifşâ edeyim? Ben ölene kadar bu ibriği değiştirmeyeceğim” cevabını veren ihtiyar kadının hikâyesi…

Bir de bugün, televizyonlara, gazetelere bakın. İnsanlar, aile içi sırları ifşâ etmek için sıraya girmiş.

“Paparazzilik” denen bir meslek türemiş! “Ünlü”lerin “özel hayat”larını ekrana taşımaya yeminli bu gürûh, kimin hangi kürdanla dişini karıştırdığına varana kadar bütün teferruatı bize bildirebilmek için –kelimenin tam mânasıyla– kendini paralıyor.

Bir şekilde şöhrede ulaşmış olmaktan başka pek vasfı bulunmayan “ünlüler”in tepsisi ise; bacaklarını sergileyebilmek için mini etek giyen, fakat ikide bir de eteğini çekiştirmek suretiyle açılan yerlerini örtmeye çalışan hanımlar misali, bu “paparazzi” tâifesine, “çekmeyin kardeşim!” şeklinde ünlemekten ibaret.

Demem o ki, içimizdeki duvarlar da, evlerimizdekiler gibi inceldikçe incelmiş. İşte bu sebeple evlerimizdekilerle birlikte, gönlümüzde bulunan, bulunması gereken ve zaman zaman kendimizle başbaşa kalıp şöyle bir karıştırmak isteyeceğimiz musandıraları da kaybettik, kaybediyoruz.

Musandıra, sırları olan bir toplumun gerçeğiydi. Televizyon ekranında aile içi sırlarını döküp saçmak için sıraya giren, kamera önünde tanışan, sevişen, evlenen, kavga eden ve yine kamera önünde boşanan insanların dünyasında kendine yer bulması imkânsızdı.

Bulamadı da.

“Mahrem kuytularımıza düşen ışık”, musandıraların sonu oldu.

• • •

Hayat, yaşadıkça insanı şekillendiren bir heykeltraş sanki. Törpülüyor, biçiyor, hatta bazen kırıp döküyor.

Bedenimizden birşeyler eksilttikçe, ruhumuza yeni şeyler katıyor, zenginleştiriyor. Göğüslediğimiz her dalga, dimdik karşıladığımız her darbe, bizi daha güçlü kılıyor.

Ve daha bilge.

İçimizde büyüyen bu zenginliğin farkına varamazsak, dünyamızda her ne varsa, anlamsızlaşıyor. Sonra da bir alışkanlık haline dönüşüyor yaşamak. Mutfak ve tuvalet arasında atılan volta… Tükenişi kös kös seyredilen kum saati…

İşte bu kitap, tam da bu noktada söylenmiş bir söz, diklimş bir ağaç, yola berkitilmiş bir kilometre taşı olması ümidiyle ortaya kondu.

Ve yine bu sebeple adına “Musandıra” dendi.

İstedim ki, bizden sonra gelenler, tükenişimizin izlerini takip edebilsin ve bu toplumun hikâyesini yazarken, “musandıra”yı atlamasın.

Kitabımı ve şiirlerimi, okuyucularımın gönüllerinde hâlâ var olduğuna inandığım musandıralarına armağan ve emanet ediyorum.

Osman Bülent Manav
Mayıs 2004, Basınköy

Popüler Yayınlar