“Allahaısmarladık ev, ağaçlar, kuşlar...”

Bundan iki yıl önce, 2013 yılı 18 Temmuz’unda, yani doğum günümde, babamı vermiştik toprağa. Bu yıl ise yine bir 18 Temmuz günü, Amcam Yaşat Manav’ı uğurlamak varmış kaderde.

İki yıl önce Mersin’de, cenaze merasiminin ardından babamı kabre koymuş, eve gitmek için mezarlıktan ayrılıyorduk. Amcam, oğlu Özkan’a dönmüş ve “beni de abim gibi, oğullarım, yani sizler kabre indireceksiniz, tamam mı?” demişti.

Rahmetli dedemin, 14 yaşında tek bir ayakkabı tığı ile Ermenek’ten Mut’a gelerek “kent çapında” yazdığı başarı hikâyesinin bir benzerini, “yurt çapında” hayata geçiren oğluydu amcam. Meselâ, Mersin’in en hareketli yerlerinden biri olan “Yaşat Durağı”, onun yaptığı ve şehrin ilk yürüyen merdivenli binası olan “Yaşat İş Hanı”ndan alır adını. Yahut İstanbul’un en mutenâ yerleşim yerlerinden Korukent, onun hatırâsıdır.

Amcamın, aile içinde biraz da tebessümle anlatılan bir “vedalaşma” hikâyesi vardır. Cenaze merasiminde, kabre indirilirken o hâtırası geldi gözlerimin önüne..

Sene muhtemelen 1949 veya 50. Hüseyin Yaşat, ilkokulu bitirmiştir ve Mut’ta ortaokul olmadığından tahsil için Karaman’a gönderilecektir. Ayrılık günü gelmeden, birkaç gün süreyle evin, bahçenin, ahırın her yerini dolaşıp herkesle ve herşeyle teker teker vedalaşır: “Allahaısmarladık ev, Allahaısmarladık eşek, Allahaısmarladık tavuklar, Allahaısmarladık ağaçlar, kuşlar...”

Güle güle amca.

Popüler Yayınlar