Türkçe diş hekimliği yayıncılığında 4 önemli problem

Bu makale, Türk Dil Kurumu ile Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nin düzenlediği “Meslek Yayıncılığı Bilgi Şöleni”nde tebliğ olarak sunulmuştur, 1-2 Mayıs 2008, Ankara.

Çok bildik bir girizgah olacak, fakat söylemeden geçmem mümkün değil. Türkçe meslek yayıncılığını, dişhekimliği terimlerinin Türkçeleştirilmesini önemseyen ve bu hassasiyete sahip insanları bir araya getiren böyle bir organizasyonu yürekten tebrik etmek ve emeği geçen herkese samimi teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Ben, yaklaşık 20 yıldan bu yana dişhekimliği konusunda dergiler yayınlayan bir dişhekimiyim. 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nde henüz ikinci sınıf öğrencisiyken başladım ve hala bırakamadım. Hatta bu yayıncılık sevdası yüzünden, 1987’de girdiğim fakülteden, 2007’de, yani tam yirmi yıl sonra mezun olabildiğimi de itiraf etmem lazım.

Bana ayrılan süreyi de göz önünde bulundurarak, bir dişhekimliği yayıncısının en sık karşılaştığı problemlerden 4’ünü sıralayacağım ve kısaca açıklamaya çalışacağım.

Meslek Yayıncılığındaki En Büyük Eksiğimiz: “Bir elin nesi var, iki elin dergisi!” 

Fakat bu problemlere geçmeden önce bir konudan, yayıncılık konusundaki büyük bir eksiğimizden kısaca bahsetmek istiyorum. Yayıncılık hayatımda gördüğüm bir şey var: Dişhekimliği meslek yayıncılığındaki en büyük eksiğimiz, profesyonellik.

Bu konuda, sık sık anlattığım bir hatıramı sizinle de paylaşmak istiyorum. Sene 1988 veya 89. Dişhekimliği Fakültesi ikinci sınıfında öğrenciyiz. Dergi çıkarma hevesi ve heyecanıyla, hocalarımıza gidiyoruz, makale istiyoruz; firmalara gidip reklam istiyoruz; kısacası ışık gördüğümüz her kapıyı çalıyoruz.

O ziyaretlerden birinde, bir firmada, yaşlıca bir beyefendi, bizim toy halimizi görünce, sanırım nasihat etme ihtiyacı duydu. Bize, herkesin hevesle dergi çıkarmaya yeltendiğini, oysa bu işin aslında öyle çok da kolay olmadığını, zorlu bir çaba gerektirdiğini anlattı ve sözünü şöyle tamamladı: “Önüne gelen dergi çıkarıyor kardeşim. Bir elin nesi var, iki elin dergisi!”

Belki sırf bizi başından savmak istiyordu, belki reklam vermeden bizden kurtulmak istiyordu, bilemiyorum. Fakat bu cümle bizi üç temel sonuca götürdü:

1. Yayıncılık, ciddi ve profesyonel bir iştir.
2. Hevesle başlanabilir fakat reel ticari kurallarla devam eder.
3. Özel ilgiye muhtaçtır, “ek iş” olmayı asla kabul etmez.

Bugün Türkiye’mize baktığımızda, profesyonel olarak, kendini bu işe vermiş, bu işi gerçekten bir “iş” olarak kabullenmiş yayıncı sayısının bir elin parmaklarını geçmediğini görürüz. Bir hevesle, heyecanla yayınına başlanan nice dergi var ki, birinci veya ikinci yılını dolduramadan, ya tarihe karışmıştır, ya da uzun dönemli gecikmelerle, ite kaka hayatta kalmaya çabalamaktadır.

Şunu hep beraber görmemiz gerektiğini düşünüyorum: Yayıncılık, hele hele mesleki ve bilimsel yayıncılık, başlı başına bir iştir ve çok da ciddi bir iştir. Hem diğer işlerle meşgul olup, mesela dişhekimliği veya başka bir meslek icra edip, hem de yayıncılık yapmaya kalkarsanız, olmaz. O zaman “bir elin nesi var, iki elin dergisi” noktasına geri dönersiniz.

Dişhekimliği Yayıncısının 4 Problemi 

Öncelikle kendimizi kısaca tanıtmak isterim. Biz Vestiyer Yayın Grubu olarak, 6’sı yabancı kaynaklı dergilerin Türkçe edisyonu olmak üzere, toplam 10 farklı dergiyi düzenli şekilde yayınlamaktayız. Abone sayımızın 10.000’e ulaştığını ve bugün ülkemizdeki her iki dişhekiminden birinin, en az bir dergimize abone olduğunu belirtmek istiyorum.

Esas faaliyet sahası dental yayıncılık ve organizasyon olan şirketimizde editörler, çevirmenler, yayın kurulu üyelerimiz ve yarı zamanlı hizmet aldığımız kişiler hariç olmak üzere, tam zamanlı çalışan 25 personel görev yapmaktadır.

Bu faaliyetlerimiz esnasında en sık karşılaştığımız 4 problemi, 4 başlık altında özetlemeye çalışacağım:

1- Shenzhen problemi
2- Abutment problemi
3- Tercüman problemi
4- “Dental” problemi 

1. Shenzhen = Şenzen Problemi 

Bu konu, esas itibariyle bizim ve Türkçemizin en büyük sorunlarından biri. Yabancı yer adları. Bunlardan bir kısmı Türkçeleşmiş veya Türkçesi bulunan yer adlarıdır, ki burada herhangi bir sorunumuz yok.

London=Londra, Munich=Münih, Plovdiv=Filibe gibi.

Bir de henüz Türkçeleşmemiş, Türkçesi bulunmayan yer adları var ki, burada sıkıntılı bir durum olduğu malum. Bu konuyu, yani Türkçesi bulunmayan yer adlarını iki başlık altında irdelemek mümkün:
Latin alfabesi ile yazılmayan yer adları. Arapça, Farsça, Çince, Rusça vb.
Latin alfabesi ile yazılan yer adları. İngilizce, Almanca, Fransızca vb.

Elbette imla kurallarıyla ilgili kitaplara baktığımızda, bunların çeşitli kurallara bağlanmış olduğunu görüyoruz. Arapça’dan geçenlerde şöyle, Rus alfabesiyle yazılanlarda böyle diye açıklanıyor. Bu kuralları Türk Dil Kurumu’nun web sayfasında bulmak da mümkün. Fakat benim söylemek istediğim, daha pratik ve kesinlikle internet ortamında bir kılavuz. Böyle bir kılavuza ihtiyacımız var. En azından İngilizce yazılışıyla girdiğimizde, bize Türkçede nasıl kullanmamız gerektiğini verecek bir “yer adları e-sözlüğü”.

Mesela Çin’in Şenzen kenti. Latin alfabesiyle yazılmayan yer adlarına en iyi örneklerden biri “Şenzen”. Bildiğiniz gibi Şenzen, Çin’de bulunan büyükçe bir şehir. Dişhekimliği fuarları da dahil olmak üzere pekçok fuar burada düzenleniyor.

Biz bu şehrin adını ilk kez kullanmak zorunda kaldığımızda, İngilizce bir reklam metnini Türkçeye çeviriyorduk. İngilizce yazılış şekliyle metne koymak elbette mümkündü fakat içimize sinmedi. Türkçesinin nasıl olması gerektiğini çevremizde sorduk soruşturduk, İstanbul’daki Çin konsolosluğunu aradık, sonuç alamadık. Sonuç olarak şöyle düşündük: Bu kelimenin aslı Çin alfabesiyle yazılıyor ve İngilizce yazılışıyla verilmek istenen telaffuz şeklini biz Türkçe harflerle yazalım. Ve doğrudan okunduğu gibi “Şenzen” yazdık.

Netice itibariyle bu “Şenzen” problemi bizim için daima var. Aşmak için yukarıda anlattığım gibi, bizim uyguladığımız yöntemle, yani telaffuz şeklini kendi imla kurallarımızla yazdığımızda kısmen çözmüş oluyoruz. Fakat bunlar elbette günü kurtarma çözümleri. Kalıcı ve sorunu ortadan kaldırıcı bir çözüme ihtiyacımız var. O da, biraz önce bahsettiğim gibi mutlaka elektronik ortamda olmalı ve herkes her istediği an ulaşabilmeli.

2. Abutment Problemi 

Bu konu, Türkçemiz için gerçekten büyük bir yara. Dünyada hızla gelişen teknolojiye ve terminolojiye Türkçe karşılıklar bulma ve bu karşılıkları yagın kullanıma yerleştirme noktasında çok eksiğimiz var. 

Aslında bazı kelimeler var ki, Türkçesi zaten mevcut, fakat bir ele, bir yol göstericiye, insanların kendilerinden kuvvet alabileceği güçlü bir referansa ihtiyaç var. Mesela “abutment”. Yazılarda şöyle ifadelere rastlamak gayet mümkün: “Abutmentı yerleştirdim…” veya “abutmentları elime aldığımda…” Hem komik, hem trajik. İmplant terminolojisinde gündelik kullanıma giren ve artık herkesin sıkça kullandığı bu kelimenin Türkçemizdeki çok güzel de bir karşılığı var: “payanda”. Fakat bugün bir makale kaleme alan herhangi bir akademisyen, “abutment” yerine “payanda” yazmaz, yazamaz.

Burada ihtiyacımız olan şey, bir yandan yeni kelimeler bulurken, bir yandan da zaten var olan kelimelerin yaygınlaştırılması için yazarları, akademisyenleri teşvik etmek, cesaretlendirmektir. Çünkü İngilizce imla kurallarıyla yazılan bir kelimeyi, Türkçe eklerin içine yerleştirmek, dilimizin içine bir saatli bomba yerleştirmek veya tarladaki ekinin arasına ayrık otları dikmek gibi bir etkiye sebep olacaktır zamanla.

3. Tercüman Problemi 

Bilimsel çeviri yaptırırken karşılaştığımız en büyük problem. Gerek yabancı bir dilden Türkçeye, gerekse Türkçeden yabancı bir dile çeviri konusunda çevirmen ihtiyacımız oluyor. Malum, çeviri yapacak kişinin, hem çeviri yapılan yabancı dili, hem de Türkçeyi çok iyi bilmesi ve kullanması gerekiyor. Öyle durumlarla karşılaşıyoruz ki, mesela çok iyi İngilizce bilen birisi, Türkçe cümle kurarken inanılmaz hatalar yapıyor. Yabancı dillerden çevrilerek yayınlanan makalelerde kullanılan birçok terim, o çeviriyi yapan tercümanın dağarcığındaki şekliyle metne giriyor ve yayınlanıyor. Ve oluşan dişhekimliği terminolojisinde bu yayınların çok büyük etkisi var.

Bu konuda benim şöyle bir teklifim olacak. Ne kadar kabul görür, ne kadar uygulanma imkanı var bilemiyorum, fakat gene de söylemekte fayda var. Türk Dil Kurumu, bilimsel çeviri yapmak isteyen kimseleri bir sınava tabi tutsa. Gerekirse onlar için kurslar düzenlese ve başarılı olanlara sertifika verse. Biz de çeviri yaptıracağımız zaman “Türk Dil Kurumu’ndan Sertifikalı Tercüman”ları tercih etsek.

Dişhekimliği konusundan örnek verecek olursak, sertifikalı olmak isteyen çevirmen,

- Türkçe kelime ve imla bilgisi,
- Cümle kurma ve ifade etme gücü
- Türkçe dişhekimliği terimlerine hakimiyeti

gibi konularda sınava tabi tutulur, başarılı olanlara sertifika verilir. Böyle sertifikalı dişhekimliği çevirmenlerinin olması, bize ne kazandırır?

- Bu konuya ihtiyaç duyan yayıncılar, ilaç firmaları, cihaz üreticileri gibi kuruluşların ihtiyacı karşılanmış olur
- Bu sayede, Türkçeye giren yabancı dişhekimliği terimleri kısmen denetim altına alınır
- Bu çevirmenler, TDK için doğal bir alarm sistemi olacaktır. Yeni karşılaştıkları terimleri TDK’ya soracak, eğer henüz karşılığı yoksa bulunmasına yardımcı olacaklardır.
- Bu sertifikasyon sistemi sayesinde, TDK’na ek bir gelir imkanı doğacak ve dişhekimliği terimleri konusundaki çalışmalarına katkı sağlayacaktır.

4. “Dental” Problemi 

Biz dişhekimleri, “dişçi” denmesine pek hoş bakmadığımız için, “dişhekimliği” gibi uzun ve söylemesi zor bir kelimeyi her yerde kullanmak zorunda kalıyoruz. Malum, bilimsel dişhekimliği ile, ustadan öğrenilen eski dönem dişçiliğinin farkını vurgulamak için böyle bir hassasiyet gelişmiş. “Dişçilik malzemeleri” demek yerine “dişhekimliği malzemeleri”, “dişçi koltuğu” yerine “dişhekimi koltuğu” demek zorunda kalıyoruz. Hal böyle olunca da kimse “dişhekimi koltuğu” demiyor, “ünit” diyor.

Ayrıca “dişhekimliği” kelimesi, ifade etmek istediğimiz herşeyi de karşılamıyor. Çünkü bir mesleğin adı. Diş teknisyenliğini veya dişhekimliği ile ilgili ürün alıp satan firmaların veya bizim gibi yayıncılık yapan yayınevlerinin mensuplarını kapsayıcı bir anlam taşımıyor.

Benim hocalarımızdan istirhamım, “dental” kelimesi yerine kullanışlı, söylenmesi kolay yeni bir kelime bulalım veya bu kelimeyi Türkçe olarak kabullenelim. Mesela ben yaptığım işi ifade ederken İngilizce “dental publishing” diyorum, Türkçe olarak “dişhekimliği yayıncılığı” diyorum. Hem söylenmesi zor, hem kulağa pek hoş gelmiyor. Türkçemizin zerafetini yansıtan bir tamlama olduğunu söylemek zor.

Bu arada bir de “diş hekimi - diş tabibi” meselesi var. Bana kalırsa, “diş tabibi”nin söylenişi daha kolay ve bence daha güzel bir ifade. Kelimenin Türkçeleştirilmesi desek, “hekim” kelimesi de “tabib” gibi Arapça kökenden geliyor. Hem “diş tabibi” demek, ünvan olarak kullandığımız “Dt.” kısaltmasını da daha anlamlı hale getiriyor. Aksi halde “dt”nin karşılığı, insanlar tarafından İngilizce “dentist” olarak algılanıyor.

Bana bu fırsatı veren hocalarıma ve beni dinleme zahmetine katlanan siz değerli katılımcılara yürekten teşekkürlerimi sunuyorum.

Popüler Yayınlar